AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
kod dnm
bina puanları kod
Seyir Defteri.
Ders Sistemi ve Alımlar
Passive
Lucinda Queen
Kurt Adam Klan Alımları
Sorularınız
Sorunlarınız
Gizemmli_kız
Ptsi Şub. 22, 2016 12:57 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:11 pm
C.tesi Ocak 30, 2016 11:21 pm
C.tesi Ocak 30, 2016 11:20 pm
Paz Ocak 24, 2016 5:59 pm
Perş. Nis. 11, 2013 3:25 pm
Perş. Nis. 11, 2013 3:01 pm
C.tesi Ekim 13, 2012 9:50 pm
C.tesi Ekim 13, 2012 9:33 pm
Çarş. Tem. 11, 2012 9:15 am












Paylaş
 

 İlk Half Blood - Yaratılış.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Anastazja Ewa

İnsan İnsan
Anastazja Ewa



Mesaj Sayısı : 42
Nerden : Kanada
İş/Hobiler : Çiçekçi dükkanım var.

Karakter Kartı
Rp Puanı:
İlk Half Blood - Yaratılış. Left_bar_bleue100/100İlk Half Blood - Yaratılış. Empty_bar_bleue  (100/100)

İlk Half Blood - Yaratılış. Empty
MesajKonu: İlk Half Blood - Yaratılış.   İlk Half Blood - Yaratılış. EmptySalı Ağus. 02, 2011 8:32 pm

Bir gecenin dünyaya verebileceği zarar ne kadar büyük olabilirdi ki?
Henüz büyük olmasa da ilerde tarihin en büyük kralı olacağını düşünen Tanrı, nihayet kurbanını seçmişti. Sapsarı saçlarının dolgun dalgaları omuzlarından beline kadar dökülürken tek bir kırışıklık bile olmayan yüzdeki göz çukurlarına yerleştirilmiş bir çift elmas kadını daha da çekici yapıyordu genç tanrıya göre. Belki de bir zamanlar arzuladığı annesinden kat, kat güzeldi. Bunu acaba duymuş mudur düşünceleri aklını kurcalarken şekilsiz bedenine yeni bir kalıp arıyordu. Uyku olmak zordu; insanların rüyalarına göre şekilleniyor olması annesinin kendisine bir laneti idi. O gece rüyasına girdiği ve aynı zamanda seçtiği kadın; tam olarak istediği şeyi görüyordu: Bir erkek. Siyah saçları, aynı kadınınki gibi buz mavisi gözleri, bembeyaz, kusursuz bir teni vardı. ‘Sevgilim,’ diyordu kadın O’na; ‘Neden beni terk ettin?’ Adamı tanımamış değildi Tanrı. O esrarkeşi az uyutmaya çalışmamıştı. Adrenalin tutkunu olan o herif aşırı dozdan ölmüş olmalıydı. Aynı şekle bürünürse kadının delireceğinden korktuğu için adamı değiştirmeye başlamıştı yavaştan, O’nun bedenine bürünürken. Adamın yüz hatlarını olabildiğince korumaya çalışıyordu ancak pek de başarılı olamamışa benziyordu. Kadın korkmuştu ve uyanıyordu. Oğulları… Demek ki kendisini takip etmiş olmalıydı. Kadının uykusundan çıkarken yeni bedenine alışması zaman alacakmış gibi görünüyordu…

    Kadın için zor bir sabahtı. Gece rüyasında gördüğü sevgilisini bir türlü çıkaramamıştı aklından. Dükkânının kilitlerini teker, teker açarken kilitlerin çıkardığı şangırtılar kadının başını inanılmaz derecede ağrıtıyordu. Mart ayının ortasında olmalarına rağmen havanın olağanın üstündeki sıcaklığı işini yarım bırakıp üzerindeki pamuk, tozpembe ceketten kurtulma isteğiyle dolmasına neden olmuştu. Üstündeki ceketi hızlı bir hareketle çıkardıktan sonra son kilidi de açtıktan sonra küçük dükkânının kapısını açtı ve burnuna dolan taze çiçek kokusunu içine çekti. Buraya ger geçen gün daha da bağlandığını hissediyordu. Diğer dükkânların plastik kasalarının aksine, kendi kasası ahşaptı. Kasanın arkasına geçerken üzerine her zaman geçirdiği önlüğünü geçirdi ve kasayı kontrol ettikten sonra çiçekleriyle ilgilenmeye başlamıştı. Burası rehabilite olabileceği tek yerdi. Bir de annesinin bahçesinde bu kadar rahatlardı. Bir gün burayı gerçekten büyütebileceğine inanıyordu. Bu konuda kendisine, annesine ve birine daha söz vermişti. Bronislaw… Gece rüyasına giren sevgilisi tekrar aklına geldiğinde başına saplanan ağrının biraz daha derinleştiğini hissetti. Yatağındaki o görüntüsü geliyordu aklına. Şırıngayı kolundan daha çıkarmamışken, öylece yatıyorken bulmuştu hayatının anlamını. Henüz çok tazeydi ölümü, üstünden sadece altı ay geçmişti. Başını iki yana hissetle sallarken bir erkek sesi işitti kulaklarında. Kafasını o kadar hızlı sallamıştı ki; anlamamıştı adamın sözlerini. Başını çiçeklerinden kaldırmadan konuşmaya başlamıştı.
    ‘Aslında henüz açılmadık. Ancak nasıl yardımcı olabilirim?’
    ‘Anastazja Irena Ewa… Siz misiniz?’
    Tam adını bilen sadece iki kişinin olduğunu bildiğinden kadın hızla başını kaldırdı çiçeklerinden. Gördüğü karşısında hissettiği şeyler ise sadece korku ve şaşkınlıktı. O saçlar, o ifade, o gözler… Bronislaw’ın neredeyse bir kopyasıydı. Kadın bir an hıçkırdı. Gözlerinden akan yaşlara hâkim olamıyordu. Adam acı bir şekilde gülümsedi ve kadına yaklaşarak kadının ellerini kendi buz gibi ellerinin arasına aldı.
    ‘O’na ne kadar çok benzediğimi biliyorum. Ben Blaise, Blaise Kostka. Bronislaw’ın kardeşiyim.’
    Kadın bu mavisi gözlerini adamın gözlerine kilitledi kısa bir süre. Doğruyu söyleyip söyleyemediğinden emin olamıyordu. Ama aynı O’na benziyordu. Yüzündeki ifadeler, gözlerindeki bakış, teninin kokusu… Kadın kısa bir an kendini kaptırarak adama sarıldı. Yüzünü adamın göğsüne gömdü ve o aylardır özlediği kokuyu içine çekti. Yüzüne basan ateşi hissedebiliyordu; bu yaptığından oldukça utanmıştı. Yüzünü adamın göğsünden kaldırmaya kalktı ancak güçlü bir çift kol onu sarmıştı ve buna izin vermiyordu. Tekrar hıçkırmaya başladığında adamın sesini tekrar işitti kulaklarında.
    ‘O’nu ne kadar çok özlediğini biliyorum. O’na ne kadar benzediğimi de. Bırak gözyaşların aksın ve rahatla. Bundan rahatsız olmuyorum.’

    Ağlamakla geçen uzun bir saatin ardından kadın toparlandı ve artık daha rahattı. Tanrımızın istediği de tam olarak buydu zaten.
    Kadın kendisini oldukça rahatlamış ve mutlu hissediyordu, eski günlerdeki gibi. Karşısındaki adama her şeyini tüm güveniyle anlatmıştı. Bronislaw’a olan korkunç benzerliği yüzünden kendisine ne yaparsa yapsın. En azından bu şekilde düşünüyordu. Hiçbir şeyden henüz haberi yoktu. Uzun konuşmalarının ardından adam ayaklanmaya başlamıştı. Oysa Anastazja gitmesini hiç ama hiç istemiyordu. Adam tam kalkarken bir anda O’nu kolundan tuttu ve gözlerine yalvarırcasına baktı. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Blaise, sevgilisinin, hayatının anlamının kardeşiydi. Bu O’na ihanet değil miydi? Şu anda bunu umursayacak hali yoktu kadının. Adamın bakışlarındaki derinlik kendisini adeta bir mıknatıs gibi çekiyordu. Buz gözlerden dolgun dudaklara kayan gözleri bu hareketiyle kalbinden bir şeylerin kopmasına ve kendi dudaklarını adamınkilerle buluşturmasına neden olmuştu. Nefesinin yettiği yere kadar öpmüştü adamı. Bu hareketi daha da çekmişti adamı kendine. Adamın dudaklarından dökülen kelimeleri çok az duyabiliyordu. Kalbi adeta kulaklarında atıyordu. Ne demişti adam? ‘Bunu istediğine emin misin?’ Neyi isteyip neyi istemediği konusunda bir fikri yoktu. Başını onaylarcasına salladı, bilinçsizse.
    ‘O zaman beni evine götür…’

Ve işte Tanrı istediğini yapmak üzereydi. Lanetlemiş olduğu dölü kadına aşılayacak ve buradan gidecekti. Kendini bu bedenin içinde sıkışmış hissediyordu. Kadının evine girdiğinde eliyle koymuş gibi kadını yatak odasına götürdü, hızla. Cidden bedeninden sıkılmaya başlamıştı. Kadının ‘Odamı nasıl buldun?’ bakışlarına aldırmadan O’nu yavaşça yatağa oturttu ve kadının dudaklarıyla tekrar buluşturdu dudaklarını. Bir yandan da elini kadının üzerindeki gömleğin beyaz düğmelerini yavaş, yavaş çözmeye başlamıştı. Bir yandan da yavaşça kadını kontrol altına alıyordu. Bir Tanrı’nın hiçbir özelliğe sahip olmayan bir kadını sahiplenmesinden daha kolay ne vardı ki? Kadını ufak bir hareketle itip yatağa yatırırken kadının üzerine çıktı ve artık tamamen açtığı gömleğinin altında yatan çıplak, bembeyaz tene dokunmaya başladı. Kadının ne kadar zevk aldığından emin değildi ancak az sonra olacaklardan hiç de zevk almayacağını biliyordu.
‘Bunu istediğine gerçekten emin misin?’
Kadın âşık gözlerle adama bakarken başıyla onaylamakla yetinmişti sadece. Adam gülümseyerek bir eliyle yataktan destek aldıktan sonra diğer eliyle kadının gözlerini örttü. Elini çektiğinde kadın, ne yapacağını anlamış gibi, buz mavisi gözlerini kapaklarıyla örtmüştü. Son kez bu bedendeyken kadının kulağına bunun biraz acıtacağını söylemişti, şehvetli bir sesle. Daha sonra içinde bulunduğu bedeni soyutlaştırmaya, kendisi olmaya başlamıştı. Bir yandan da kadının bağırmasına ya da hareket etmesine engel oluyordu. Nihayet boynuzlarına, soyut, kahverengi biçimsiz ve özgür haline büründüğüne kadının ağzına o derin uykuyu getiren sıvıyı boşaltmıştı boynuzlarından biriyle. Son sözlerinin ardından kadının rahmini lanetlemeye hazırdı. Kendisi ve bütün dünya için artık yeni bir düzen başlayacaktı. Savaşa yeni bir tür daha katılıyordu…


© A House of Night RPG Özel Kurgusudur
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

İlk Half Blood - Yaratılış.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» İki Half-Blood.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: başkent :: Bildiri Panosu :: Yan Kurgular-