AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Son Konular
Konu
Tarih
Yazan
kod dnm
bina puanları kod
Seyir Defteri.
Ders Sistemi ve Alımlar
Passive
Lucinda Queen
Kurt Adam Klan Alımları
Sorularınız
Sorunlarınız
Gizemmli_kız
Ptsi Şub. 22, 2016 12:57 pm
Ptsi Şub. 22, 2016 12:11 pm
C.tesi Ocak 30, 2016 11:21 pm
C.tesi Ocak 30, 2016 11:20 pm
Paz Ocak 24, 2016 5:59 pm
Perş. Nis. 11, 2013 3:25 pm
Perş. Nis. 11, 2013 3:01 pm
C.tesi Ekim 13, 2012 9:50 pm
C.tesi Ekim 13, 2012 9:33 pm
Çarş. Tem. 11, 2012 9:15 am












Paylaş
 

 Neptün~

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Neptün

Neptün



Mesaj Sayısı : 2

Neptün~ Empty
MesajKonu: Neptün~   Neptün~ EmptyCuma Tem. 29, 2011 7:06 am

* İlk defa NoN rpg yapıyorum, orada Afrodit, Venüs, Kramisha vs olduğu için ben de tek isim aldım, ama eğer sorun çıkartacaksa bunu puanlarken soy ismimi Nightlight olarak değiştirir mısınız?

Karakter Özellikleri; Neptün, Denver'de ailesi ile beraber bir çiftlikte yaşıyordu. Babası egzantrik şeylere çok meraklıydı. Bu yüzden Neptün küçüklüğünden beri atlarla ve kılıç sanatıyla iç içe olmuştur. Özellikle kılıçlar büyük ilgisini çekmektedir. Öyle ki ölmüş dedesinin demirci atölyesini babası ile beraber annesinden gizlice açmışlar ve bir kılıç yapmaya karar vermişlerdir. Kılıç sıcakken, Neptün'ün üzerine düşmüş ve göbeğinde kalıcı bir iz bırakmıştır. Ancak o kılıcı hala çok sevmektedir. Asıl ismi, Minica Millan'dır. Minica ismi, kendinden önce doğumda ölen kardeşinin adıdır.

Fiziksel Özellikleri;
Siyah, orta uzunlukta saçları ve çilli bir yüzü vardır. Ela-yeşil gözleri ve kalkık burnu, onun küçücük suratına muhteşem bir masumluk ifadesi yerleştirir.

Savaş Tarafı; Nyx, şimdilik.

Bir Rol Oyunu ( RP Seviyenize Göre Sınıflandırılacaksınız );

Yere yığılmış, beyaz lüleleri samana bulanmış atının yanına koşarak, yüreği ona bir şey olmasının korkusuyla inip kalkarak vardı. At yaşıyordu, ama ölü olmadığını gösteren tek şey bir kaç saniyede bir göğsünün inip kalkmasıydı.

''Ne oldu, Nock? Hasta mısın yoksa?''

Aynı günde doğdukları söylenen attı, Nock. Onsuz tek bir gün bile anımsayamıyordu. O kadar sonsuzdu ki, sanki dünya sona erse bile yanında duracakmış gibi görünüyordu. Ancak 16 senelik en yakın arkadaşı, sırdaşı, gün geçtikçe sararıp soluyordu.
Babası Alexander' ın günlerdir dişlerini kemirmesinin sebebiydi, getirdikleri veterinerin Nock'un ölümüne bir kaç gün kaldığını söylemesi. Ancak babası, bunu olabildiğince ondan saklamak niyetindeydi. Fakat ne çareydi, o at bugün güneşin doğuşunu göremeyecekti. Aslında, elinde çifteyle tam arka kapıdan girmeye hazırlanırken, Minica'nın elinde yemle ahıra girdiğini görünce kapıyı hızlı ama sessizce kapattı.

Nock, ayaklarını bükerek yattığı yerden, başını koyduğu yerden kaldırmadan sarımsı gözleriyle Minica'ya bakıyor, efil efil soluyordu, hastalıklı bir şekilde. Minica önüne bir kap dolusu yem koymasına rağmen, türdeşlerine göre obur olan at, oralı bile olmamıştı. Ahırın içinde, öylece yatıyordu.
İlk defa gerçekten onun hislerini anlayabilmeyi istedi. Gerçekten anlayabilmeyi. Neyi olduğunu, neden böyle davrandığını...

''Küstün mü dostum yoksa? Kırıldın mı bana? Ah, biliyorum, Aiden'ın peşinden koşarken sana pek vakit ayıramadım, affet beni.''

Aiden... Onu düşünmek bile içini ısıtıyordu, aptalca bir gülümsetiyor ve midesindeki kelebeklere pogo dansı yaptırtıyordu. Uzun boylu, babayiğit bir erkekti Aiden. Yaşıtlarına göre olgun mimikleri ve ses tonu ile sadece Minica'nın değil, tüm kızların midesindeki kelebeklere pogo dansı yaptırtıyordu.Gümüş rengi gözlerine ve kırmızı saçlarına diyecek yoktu zaten. Bu kızların çoğunun uzun boylu, sarışın ve incecik amigo kızlar olduğunu bilmek, bir zaman öncesine kadar Minica'yı derinden yaralardı. . Ama o, yıl sonu balosu için sarışın bombaları değil, çilli güzel Minica'yı seçmişti. O günü, dün gibi anımsayabiliyordu.
En yakın iki arkadaşı Mary ve Rosita birbirlerine verdikleri kalemle bulaştırdıkları göz mikrobu için, kasabanın tek göz doktoru Mr. Daves'ten o gün öğleye randevu almışlardı. Minica'ya ise öğlen yemeği sırasından geçtikten sonra her zamanki masalarında yemek yerken Şafak Vakti'nin son sayfalarını okumak kalıyordu.

''Hey!'' diye bir ses ve güm diye bir oturuşla yerinden zıplayarak bakışlarını kaldırdı. Aiden tüm ihtişamıyla masada duruyordu.
''Siz kızlar hiç tek gezmez misiniz yahu, günlerdir seni tek yakalamak için uğraşıyorum!'' dedi, tatlı sert bir sitemle.
''Ve sanırım başardın.'' dedi Minica, ayracı koyup kitabı kapatarak.
''Minica, düşünüyorum da, baloya beraber gitmek ister misin?''

Pardon?! Minica az kaldı bunu ağzından kaçırıyordu. Aiden, yarım yıldır hoşlandığı ama bir türlü karşılık bulamadığı Aiden, ona çıkma mı teklif ediyordu? O lanet olası baloya gitmeyi düşünmemişti bile, şimdi sadece iki haftası vardı ve hiç bir şekilde, madnen ve manen hazır değildi.

''Şey.. İstemiyorsan anlarım'' ded Aiden, yavaşça. Bu sessizliği başka bir şekilde yorumlamıştı anlaşılan.
''Yoo,yo.'' Onu kaybedeceğini sanarak, telaşla karşı çıktı. ''Çok isterim. Tabi, tabi ki. Sadece senden bu teklifi beklemiyordum.''
''İstersen geri alabilirim.'' Aiden gülerek ellerini kaldırıp bacaklarına vurdu. Gözlerinden muziplik, sevimli parıltılar okunur gibiydi. Arkalıksız plastik oturağın önüne kayarak masaya yaslandı.
''Hayır, hayır. Sakın geri çekme.'' Minica da aynısını yaparak plastik masaya yaslandı. Ve, Aiden Minica'nın en nefret ettiği şeyi yaparak, ufacık kalkık burnunu sıkarak masadan ayrıldı. Gerisinde yüzü kırışmış bir Minica bırakarak. Ve o günden bugüne dek, elbiseydi, ayakkabıydı, Minica'nın hiç alışık olmadığı şeyler ve iki kere de Aiden'le akşamları sinemaya gitmek -Ah, bol atraksiyonlu iki gece, sinema kimin umrunda? diye düşünmeden edemedi- vaktini bolca almıştı ve Nock' un buna alınması işten bile değildi. Ama? Ama? Dün gece gizlice anne-babasını dinlerken, bahsi geçen hastalıklı at, Nock olamazdı, değil mi?

Şimdi ise, can çekişmekte olan dostunun yanındaydı. Nefes alış verişi daha da güçleşmişti.
''Ah, hayır, lanet olsun! Şimdi gidemezsin!'' dedi Minica, bir anda neler döndüğünü anlayarak. ''Nock, hayır! Lütfen Nock. Hani sen beni gelin olurken taşıyacaktın? Hani ben senin yavrularını sevecektim? Dayan Nock! Gitme Nock!'' ve fısıltıyla, yalvarırcasına ekledi ''Lütfen...''

Yanına diz çöktü. At, sonunda mecalsizce başını kaldırıp, burnunu Minica'nın yüzüne sürttü. Bunu, her ikisi de çok küçükken yaparlardı. Ama o artık gidiyordu. Senelerdir etle tırnak gibi olduğu, canıyla bütünleşen, sevgisi kalbinin yarısından çoğunu kaplayan Nock, gidiyordu. Gidiyordu ve onun kıyametine kadar renkli gökkuşağının üstünde bir yerlerde bekleyecekti. Gidecekti ve.... Bir daha ona sarılamayacaktı, birlikte çayırda koşup oynadıkları günler, sabahları çıktıkları uzun yürüşler, yarışmalar, bir daha asla var olmayacaktı, onunla beraber gidecekti. Çoğu kişi onun duygusallığına anlam veremeyecek, sinir edeceklerdi. Bilmiyorlardı ki, onlar birbirleri için hayvan-sahip ilişkisini taa ikisi de altı aylıkken birbirlerine dokundukları anda geride bırakmışlardı! Annesinin çektiği o video karesi geldi aklına bir anda. Ufacık iki bebeğin - biri tay biri insan olsa da- birbirlerine çekingen yaklaşımları, Minica'nın korkudan ağlayışı ve babanın zoruyla ilk dokunuş...

Minica, olanların ayırdına vardıkça, gözlerinin yaşla dolmasına izin vererek Nock'un ipeksi tüylü boynuna sarılarak göz yaşlarını benliğinden azat edip, sevgili atının yumuşacık, pırıl pırıl tüylerinin içine aktığını gördü. Bembeyaz kızın sapsarı tüyleri, onun göz yaşlarıyla ıslanıyordu şimdi. Sevgili hayvanının küçücük dilini çıkartıp, son bir enerji kırıntısıyla sevecenlik gösterip, kulağını yaladığını hissediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Neptün~

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: başkent :: Rol Oyunu İçi-